Tüplü Dalış Ve VURGUN Yeme Riski

 
 
Hazırlayan: Haluk Özözlü
 
  TÜPLÜ DALIŞ VE VURGUN
Günümüzde yaşanan tatil aktivitelerinden biri de su altı dalışları oldu. Özellikle Ege ve Akdeniz’de hizmet veren tatil köylerinde ve tatil merkezlerinde çeşitli tur acenteleri tarafından dalış turları düzenleniyor. Bu tür tüplü dalışlara katılacak olanlara malzeme tedarik ediliyor, hızlandırılmış kurslarla topluca Dikili, Fethiye, Antalya, Side, Marmaris, Bodrum gibi dalışa izin verilen müsait yerlere götürülüp dalış gerçekleştiriliyor. Ne var ki dalış diğer aktivitelere benzemiyor, bir gün jeep safari, ertesi gün rafting, sonra surf, okçuluk, bisiklet, cros, at binme, avm ile dolaşma, yelkenle gezme, pilotun yedeğinde yamaç paraşütüne katılma gibi değil.
Dalış bireysel bir aktivite olup, şartlar yerine getirilmediğinde risk unsuru barındıran, kalıcı sakatlıklar veya ölümcül sonuçlarlar içeren bir spor dalı. Her ne kadar turistlere bir hafta otelin havuzunda tatbikat yaptırılıp hafta bitiminde serbest dalışla hazır hale getiriliyorsa da sağlık kontrolü başta olmak üzere dalışın yeri, zamanı, şartları büyük önem taşıyor. Turizmin önde gelen bu aktivitesini ve risklerini sihirliturcom olarak anılarla birlikte sunuyorum.


Zamana karşı savaş
1991 yılıydı Hürriyet Pazar Eki Show dergisinin 20. Sayısını hazırlayacaktık. Bir haber geldi Göcek’te gencin basınç odasına, hastaneye en kısa sürede ulaşması gerekiyordu. Açıkçası vurgun yemiş felç olmuştu olumsuzluklar ise şöyle sıralanıyordu. Bodrum başta olmak üzere çevredeki hiçbir dalış merkezinde basınç odası faal değildi.
Mutlaka İstanbul’a Çapa Tıp Fakültesine gelmesi gerekiyordu. Vurgun yiyenlerin uçakla nakli imkânsızdı, basınç ve yükseklik riski daha tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Tek ve son çare helikopter ile ulaşmaktı. Helikopterin de 300 metre yüksekliği aşmaması şartı vardı.
Alçaktan uçuşlarda ise helikopter daha fazla iklimsel şartlara maruz kalıyor, rüzgâra karşı daha fazla etkileniyor, daha fazla yakıt harcıyordu. Bunun sonucu olarak da İzmir Çiğli hava meydanına inip yakıt takviyesi kaçınılmazdı. Bu da zaman kaybıydı. Basınç odasına ulaşmada her geçen dakikanın önemi büyüktü, gecikmeler kayıpların telafisini zorlaştırıyordu. Zaman geçiyor hava kararacaktı. Türkiye’de gece uçuşu yapabilen iki helikopter vardı onlarda Doğu Anadolu bölgesinde stratejik görevdeydi. Dalış öğle sonrası yapıldığı için, sanırım biraz da alkol almış bir genç vurgun yemiş, olumsuz şartlar yaşamıştı, vurgun yiyen gencin basınç odasına girişi altı saati geçmişti…

boğaz turu
boğaz turu

Haber hazırlığı
Haberi hazırlama görevi verilince o yıllarda Show dergi editörlerinden Özcan Yüksek ile yola çıktık. Gideceğimiz yer İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışında Poyrazköy yakınlarında Keçilik Koyu idi. Yani Türk Deniz Kuvvetleri SAT komandoların yetiştiği askeri bölgede, insanüstü yeteneklere sahip Namık Ekin hoca yardımcı olacak onun verdiği bilgiler ışığında konuyu aydınlatıcı haberi hazırlayacaktık.
Foto muhabirliği öyle bir iştir ki itiraz etme, onu çekerim bunu çekemem deme lüksünüz yoktur. O konunun fotoğrafları çekilecekse havada, karada, su altında yapılacaktır. Hani bazıları vardır ben foto muhabiriyim der ama hayatında hiçbir kare su altı resmi çekmemiştir. Ben spor muhabiriyim maç çekerim, ben magazinciyim defile, artist çekerim, röportörüm sadece insanın dramını çekerim, belgeselciyim, sanatçıyım filan diyemezsiniz.
Oysa gerçek foto muhabiri her konuyu çekebilen joker muhabir olmalıdır, itfaiyeci gibi hazır kıta nöbet bekleyip anında çatışmaysa çatışma, savaş ise savaş, yangın gibi her konuyu çekebilen insan olmalıdır, foto muhabiri de buna denir.
İtiraf edeyim hayatımda tüple ilk tüplü dalışım olacaktı, emin ellerdeydim ama balıkadam elbisesini giyip, belinize kurşun ağırlıkları bağlayıp, sırtınıza da 30 kilo tüpü takınca, alışmadığınız bir teneffüs şekli, oldukça bulanık beş metre görüş mesafesi bile olmayan suda, çevrenizi görmediğiniz yabancı bir mekânda dibe doğru gitmek pek hoş olmuyor.
Ayrıca Anadolu Kavağı dip akıntıları nedeniyle bir yerde sabit duramıyor, sürekli yer değiştirerek oradan buraya savruluyorsunuz.
Namık Ekin hoca dalış öncesi yaptığımız konuşmada zaten kafamı allak bullak etmişti. Dalışa gittiğimiz diğer komandolarla tam teçhizat hazırlanmışken kendisi ne ağırlık, ne tüp takmamıştı.
“Hocam siz gelmiyor musunuz soruma “geliyorum”, e tüp takmadınız, “bana gerek yok” diye cevaplamıştı. Hocam öyle bir dakikada fotoğrafları çekemem diyafram ayarı, netlik filan yapacağım dedimse de “senin istediğin süre kadar ben dipte kalırım” diye cevaplamıştı. İçimden bu defa hocam sen balıkmısın diye geçirdim ama ayıp olur diye sorumu yuttum.

Meğer Namık Hoca gerçekten balıkmış..!
Yukarıda belirtmiştim vurgun haberi için su altında balıkadam fotoğrafı çekeceğim, aramızda beş metre olsa Nikonos kameranın objektifine sığacaklar.
Boğaz’ın suyu son derece bulanık, sarı yeşil renkte, şerit yosunlar, çer çöp, poşet, her şey gözlük camı önünden geçiş yapıyor, görüş mesafesi diye bir şey yok, yakın çekmem lazım dip akıntı beni balık adamlara yaklaştırıyor, dev paletlerle geri geri gitmeye çalışıyorum kolay olmuyor, ellerim kamerada vakit geçiyor.
Karşımda üç balıkadam var biri tüpsüz Namık Ekin altında ki iki balık adamın tüplerinden tutmuş dipteyiz, bir dakika, iki dakika, üç dakika Namık Hoca nefes almıyor, elim ayağıma dolaşıyor, net fotoğraf yapmaya çalışıyorum ayağım yere basmadığı için sabit duramıyorum, telaş içindeyim.
Meğer hoca hiç nefes almadan su altında 3,5 dakika durabiliyormuş.
İyi güzel de beş dakika geçti hoca hala tüpsüz diye su altında düşünürken hoca diğer balıkadamın ağzından çıkarıp uzattığı hava hortumundan bir nefes aldı, bir süre daha su altında duruşuna devam etti.
Bu arada bir makara 36 kare fotoğraf çektim, filmi bitirip dışarı çıktık. Şaşkınım.
Yukarıda Namık Hoca için insanüstü ifadesini kullanmıştım gerçekten öyleymiş üç nefesle 10 dakika tüpsüz su altında kalmak bile herkesin harcı değil diye düşündüğümü kendisine söyledim. O da bir anısını anlattı.
Günün birinde arkadaşlarına bir şaka yapmak istemiş, açıkta duransavaş gemisine tüpsüz olarak su altından gidip, kıç taraftan gemiye sessizce çıkarak nöbetçiyi etkisiz hale getirmiş, gemi komutanının odasına girip “gemiyi teslim aldım” demiş. İnanamamışlar.
Sat komandolar Keçilik Koyunda çalışmalara devam ederken biz de teşekkürlerle ayrıldık. Haberin ikinci bölümü fotoğrafı için bu defa Basınç Odası fotoğrafını çekmek üzere Çapa Tıp Fakültesine yönelmiştim.


BASINÇ ODASI
Deniz dibi kazası yaşayanların tedavi edildiği Çapa’da ki basınç odasında kazanın niteliğine, vakanın durumuna göre bir tedavi tablosu seçiliyor. Hasta kazadan sonra altı saat içinde gelmişse tek seanslı tedavi yeterli olabiliyor. Ancak 12 saatten sonra ki geç vakalarda seans sayısı çoğalıyor. Hasta basınç odasına sokulduğunda buna “kuru dalış yapma” adı veriliyor. Hasta belirli bir hızla basınçlı bölüme sokulup yüzeye çıkarılıyor. Yine belirli bir süre burada bekletiliyor. Hasta bu seans esnasında saf oksijen de soluyor.
Hastayla birlikte bir sağlık görevlisi de basınç odasına giriyor ve aynı yüksek basıncın etkisinde kalıyor. Görevli saf oksijen solumuyor, Görevli sayısının yeterli olmaması halinde profesyonel bir dalgıç basınç odasında kalıyor. Örneğin 72 saatlik bir tedavide basınç odasına girmek için altı görevli gerekiyor.
Görevli 12 saat geçtikten sonra tekrar basınç odasına sokulabiliyor. Bu durumda sağlık görevlilerini takviye için balıkadamlar kullanılıyor. Çapa’da ki basınç odası ayrıca damar hastalıkları, kangren, kronik kemik iltihabı, plastik cerrahi sonrası tedaviler, bazı göz hastalıkları ve karbon monoksit zehirlenmeleri durumunda da kullanılıyor.

DEKOMPRESYON
Halk dilinde “Vurgun” adı verilen dekompresyon hastalığı hakkında Profesör Maide Cimsit şu bilgileri veriyor.
Belirtileri Kabarcıklar beyinde toplandığında körlük, baş dönmesi, felç, bayılma halleri görülür. Eğer kabarcıklar eklem yerleri, adale ve kemiklerde oluşursa ağrı meydana gelir.
Kan akışı da akımın kesilmesiyle etkilenir ve felç omurilikte his kaybı meydana gelir. Hemen tedavi edilmez ise kalıcı felç, hatta ölüm meydana gelir. Tedavisi Dalış kazası geçirmiş bir insan, ilk altı saat içinde basınç odasına getirilmelidir. Bu süre içinde risk sıfıra inebilir.
Altı saatten sonra ise basınç odasına giren hastalarda iyileşme oranı yüzde elliye iniyor. Ancak hasta gecikmiş bile olsa mutlaka hiperbarik merkeze başvurmalı. Hastaya ulaşım, olayın meydana geldiği anda başlar.
İlk müracaatta telefonla bilgi verilir. Hastaya acil olarak neler yapılması gerektiği, hangi araçla ulaşımın sağlanması gerektiği anlatılır.
Daha sonra basınç odası ve tedavisi başlar.
Vurgun yemiş bir hasta basıncı ayarlanabilen uçakla taşınabilir, Aksi takdirde 300 metreyi aştıktan sonra hava basıncı hastaya olumsuz etkisi vardır. Bu yüzden belirtilen seviyeyi aşmadan helikopterle taşınması gerekir. Hava Embolizmi Profesör Maide Cimsit, basınçlı hava ile dalış yapılan sualtında meydana gelen hava embolizmi hastalığı hakkında şu bilgileri veriyor. Akciğerde dolaşım sistemine giren bir hava kabarcığının damarını tıkaması sonucu meydana gelir. Tüplü veya nargile denen hortumlu dalışlarda bir, bir buçuk, hatta üç metrede bile meydana gelebilir. Su altında kalış zamanının önemi yoktur.
Nefes vermeden aniden su yüzeyine çıkmaktan kaynaklanır. Balıkadam hava embolizmi olduğunda beyindeki arterler çoğunlukta etkilenir. Konuşma sistemi ve dolaşım sistemi gibi alanlara felç gelebilir. Embolizm tıkaç anlamına gelen embolustan gelir. Dokularda fazla miktarda hava bulunması yüzünden Anfizem meydana gelir. Anfizem şişme, nefes darlığı ve seste değişikliğe neden olur. Tek tedavi şekli hastayı hemen rekompresyon odasına tabi tutmaktır.
Bu şekilde hava kabarcıklarının ebadını küçülterek, beyinde kanın normal dolaşım yapması sağlanmış olur.
Bundan sonra basınç kabarcıklar oluşturmayacak bir şekilde azaltılır.
Hava embolizmi ve Anfizem halinde, kuvvetsizlik, baş dönmesi, felç, görüşte zayıflama, göğüs ağrısı, ağızda kan, bayılma ve nefes darlığı belirtileri görülür.
Bu durumda suyun içinde rekompres kesinlikle yapmayın, şu ilk yardımı yapın. Hastayı başı vücudun diğer kısımlarından aşağıya gelecek şekilde sol tarafına yatırın.
Gerekirse ağızdan ağza suni teneffüs yapın.
Saf oksijen kullanın.
Şok için hastayı tedaviye hazırlayın.
En kısa zamanda hastayı rekompresyon adasına götürün Embolizm basınç farklılıklarının en çok olduğu sığ sularda ortaya çıkar.
En yaygın sebebi basınç altında teneffüs edilmesi gereken havanın ciğerde tutulmasıdır. Tüple dalarken kesinlikle nefesinizi tutmayın, daima normal şekilde nefes alın, çıkışlarda devamlı olarak nefes verin.

DALIŞIN KURALLARI
Dalgıçlığa karar verenler, hele tüplü dalışı seçenler dalış öncesi mutlaka sağlık kontrolü yaptırmalılar.
Su altının insan vücudunu zorladığı noktalar çok farklıdır. Kulaklara, sinüslere etkisi çok önemlidir.
Dalabilir raporu alanlar dalış kurallarını ciddi şekilde iyi öğrenmelidir. Dalış yapanlar tek başına dalmamalı, mutlaka yanında biri bulunmalıdır. Denizin dibinde tüp bitebilir, vücudu balık ağına veya başka bir şeye takılabilir, insan kendini kaybedebilir. Aşırı tok karnına dalınmamalıdır. Alkolle dalgıçlık bağdaşmaz, Sigara da pek tavsiye edilmez. İçkiliyken kesinlikle dalmamalı, uykusuz ve yorgun halde yine dalınmamalıdır.
Gece dalışları gündüze göre daha da zordur. İyice profesyonellik gerektirir. Dalgıç kendine güvenen, serinkanlı bir yapıya sahip olmalıdır. Biyolojik ve kimyasal kirlenmenin olduğu ortamlarda asla dalış yapılmamalıdır.

boğaz turu
boğaz turu

Turistik Bir Dalışın Hikâyesi

Her gün, saat 10.30' da tüm teçhizatla donatılmış dalış teknesi, tura katılan sualtı gezginleriyle birlikte "Yalancı Boğaz"dan yola çıkıyor. Sol tarafta bulunan Cennet Adası ve karşı taraftaki Bedir Adası geçildikten sonra, elbiseler giyiliyor. BC yüzerlik dengeleyicisi ve regülatör elbisenin üzerine monte ediliyor. Maske, gözlük, ağırlık kemeri takılıyor ve dalışa hazır hale geliniyor. Rehber-eğitmen dalış hocası, dalış öncesi kısa bir bilgi veriyor ve su altı haritasından kaç metrede nereye gidileceğini, ne kadar kalınacağını ve neler görülebileceğini anlatıyor.
Bu arada "iyi misin?", "ters giden bir şeyler var", "havam bitiyor", "aşağı inelim", "yukarı çıkalım", "yüz hava", "elli hava" gibi el hareketleriyle yapılan su altı konuşma dili, karada anlatılıyor. 10-12 litrelik tüplerin içinde, 200 atmosfer basınçla filtre edilecek su buharı alınıp, tüplere doldurulmuş bildiğimiz hava var.
Elbiseler, "pozitif yüzerlilikte" olduğu için, kurşun ağırlıklar takılarak dalış sağlanıyor. Elbise ile vücut arasına çok az miktarda su giriyor. Bu su vücut ısısını dengeliyor.
Eğer astım, kulak-burun-boğaz, ciğer, tansiyon, kalp, şeker gibi problemleriniz yoksa ve yeterince soğukkanlıysanız, yanınızda gözlerinizi, hareketlerinizi, solunumunuzu kontrol edecek rehberinizle, artık dalmaya hazırsınız!..



Balıkadam hoca dalış için tüm ekibi tekrar tekrar kontrol ediyor ve suya atlayanlar, yeleklerindeki havayı boşaltıp, dibe doğru uzanan gizemli yolculuğa başlıyorlar. Bu arada her 1-1,5 metrede bir, burnunuzu sıkıp, kulaklarınıza genzinizden basınç gönderme işlemini tekrarlıyorsunuz. 3-4 kiloluk eşkinalar, dik inen bir kayadan dönüşte karşınıza çıkan Karagöz sürüsü veya sizi görünce hızla kaçan akya, orfoz, Lagos gibi balıkları görünce, su içinde bile gözleriniz parıldıyor. İki taşı birbirine vursanız, yüzlerce balık toplanıyor renk renk görünüşüyle melenurlar, "çatalkuyruk" da denilen meraklı kâşif balıkları, sizden korkmuyorlar. Hele birde dişi denizkestanelerinden bir kaçını kırıp içindeki havyarı ikram ederseniz, balıklar onları sevmenize ve okşamanıza izin veriyorlar...
Üstelik nereden haber alıyorlar bilinmez, bu ziyafeti kesinlikle kaçırmıyorlar. Bir anda yüzlerce balık çevrenizi sarıveriyor ve suyun derinliklerinde, karadan bu kadar uzakta hiç yalnızlık çekmiyorsunuz.
Ancak her bölgenin yapısı, karakteri, canlı türleri farklı. Daha vahşi bir doğa arayanlar için, ahtapot, müren ve köpek balığı yavrularının bulunduğu zararsız yerler de var.

Bu saydıklarım, Marmaris' in açıklarında, günübirlik teknelerin uğrak yeri olan fosforlu mağaranın ilerisinde "üçüncü küçük cep" olarak adlandırılan bölgede bulunuyor. Eğer su üstündeki kayaların görkemli bir güzellikte su altına da indiği bir adres isterseniz, o ihtişamlı kayaların bulunduğu koyun ucundaki yarım adayı biraz geçmeniz gerekiyor.
Buradan dalarak, yaklaşık 18 m derinlikteki mağaralara ağzından girdiğinizde, bir koridorda yol alıyorsunuz. Yüksek tavanlı holü geçtikten sonra, deniz dibi mağarasının 6 m dibindeki çıkış ağzına geliyorsunuz. Dalış ekibi bölgeye gelince, mağaraya önce hoca giriyor ve çıkışta bekliyor. Diğer hoca ise girişte tüm ekibe yol gösteriyor ve en son girişi kendisi yapıyor. Mağaradan aydınlığa çıkış müthiş keyifli ve heyecan verici. Ağızda teker teker görünen balık adamların toplanması ile dönüşe geçiliyor. Dibe doğru ton ton koyulaşan masmavi sular içinde rengârenk dalgıç elbiseleri, maske, palet, yelek, aksesuar ve "can dostunuz" oksijen tüpleri, denize bambaşka bir ahenk katıyorlar.
Siz, seviyenizi ayarlayıp ya ekipten yukarıda yandan bir açıdan yüzerseniz, en az bu renk cümbüşü kadar dikkatinizi çekecek bir başka manzara ile karşılaşıyorsunuz. Tüplerden regülatöre gelip kullanılan ve sabırsızlıkla su seviyesine çıkan hava kabarcıkları.
İşte bunların üzerinde yüzmek, daha önce hiç tatmadığınız duygulara kapılmanıza neden oluyor.
Bu tıpkı jakuzi de olmaya ya da aşağıda birinin patlattığı mısırların size doğru uçtuğunu seyretmeye benziyor.
Onları yakalamak istiyorsanız, birçoğunu yakalıyorsunuz da... Suyun hacmini avucunuzda hissediyorsunuz.
Hava kabarcıklarını bir çocuğun balonu sıktığı gibi avucunuzun içine hapsettiğinizde patlayıp dağıldıklarını görmek kesinlikle çok eğlenceli. Hele onları zapt edemediğinizi fark edip çabaladıkça aşağıda zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz bile... O anda tüm sorunlarınızı unutuyorsunuz. Adeta beyniniz yıkanıyor ve dinleniyorsunuz. Kademe kademe suyun üst seviyesine yaklaştıkça, su altındaki gerçeklerden su üstündeki gerçeklere dönüyor, kendinizi rüyadan uyanmış gibi hissediyorsunuz.
Suyun altında aynı şartları paylaştığınız kişilerle kurduğunuz dostluk ise hiç unutulmuyor..

boğaz turu
boğaz turu

Bu da benim dalış hikâyem

1995 yılı sonuna gelip emekli olduktan birkaç yıl sonra OTOHABER dergisinde yeni çıkan otomobillerin testlerini temalı bir konu ile yapmaya, izlenimlerimi yazmaya başlamıştım.
Temalı konu derken otomobil dünyasında bu bir ilkti.
Mesela Antik kentler ve otomobil diyor, aracı antik kentler içinde fotoğraflıyordum, bu defa ise tema konum "Doğa Sporları ve Otomobil"di. Onun için dağçılık, rafting, at binme, bisiklet, mağara sporu, yamaç paraşütü gibi ilgili spor dalları içinde çalışıyordum. Derginin bir sologanı vardı “OTOHABER’i HER YERDE OKUYABİLİRSİNİZ” Test aracım Ford Focus serisinden Sport Trend idi, Marmaris Yalancı Boğaz mevkiindeydim.
Dalış ekibine son anda katılmıştım hocaya niyetimi anlattım suyun altında Otohaber dergisi okuyan birinin fotoğrafını çekeceğimi söyledim, o da bana sen sakin ol başka bir şey istemiyorum diyerek suyun altında ne yapacağımızı hareketlerin dilini öğretti. Kuşandık dalışa hazırdık. Önce kadın hoca inecek suyun dibini bize hazırlayacak biz hazır mekâna inecektik, tekne ile gidip dalış yerinin yakınına demirlemiştik.
Aklıma takılan, merak ettiğim tek şey kadın hocanın dipte ne hazırlayacağıydı.
Öyle oldu Yalancı Boğaz mevkiine indiğimizde gördüğüm manzara karşısında büyülendim. Etrafı güzel kayalarla duvar gibi örülmüş loca gibi bir yer, kapı gibi girişten içeri giriyor, net görüş içinde uzun sarı saçlı bir kız denizkestanelerinin içinde çıkan havyarla etrafına topladığı renkli melanur ve çatalkuyruk ve ismini bilmediğim yüzlerce balığı elleriyle besliyordu.
Suyun içinde ağır çekim uçuşan saçlar, korkmasını öğrenmemiş, gözlüğüme gelip burnumun dibinden bana bakan balıklar, beni benden almış, kendimi kaybetmeme neden olmuştu.
Fotoğrafları çektim, bir tanede bu rüya aleminde benim fotoğrafım olsun istiyorum ama nasıl olacak o an hiç bilemedim. Zira sualtı kamerası Nikonos’u önce boynuma takmışım, diğer balık adama veremiyorum.
Tüpten gelen ağzımda ki hortum mani oluyor.
Hoca dur dedi ağzımdan nefes borusunu çıkardı, başımdan da kameranın kuşağını bir süre ağızım kapalı havasız bekledim, suyun dibinde tam balık olmuştum, tekrar taktım tüpün hortumunu. Bir süre de manzaranın keyfini çıkarmak için kolumu şakağıma koyup zemine boylu boyunca yan olarak yattım. Dipten yukarı doğru bakıyor bir yandan da yeryüzünde bir sürü sorun olduğunu düşünüyordum. Yoksa burada mı kalsam demeye başladığımda 20 dakika filan geçmiş topluca dönüşe geçme zamanı gelmişti, biraz daha süre istedim, hoca hava bitiyor diye tüpü gösterdi, ben kalmak için ısrar ettim.
Hoca endişelendi, birkaç dakika sonra kolumdan tuttu çekti, derinlik saatinin gösterdiğine göre altı üstü 11 metre yirmi santim derinliğe inmiştik ama yukarı çıkarken iki kez bekleme molası verdik.
Karaya çıktığımızda hocanın suratı asıktı, niye diye sordum, “beni korkuttun” dedi. “Bu işin şakası olmaz” diye ekledi. Açık söyleyeyim gerçekten derinliğin tarifsiz bir çekiciliği vardı, dipte kalmak istemiştim, belki de derinlik sarhoşluğuna yakalanmıştım. Doğrusu bu ya şunu anladım ki, hiç kimse tek başına suya dalmamalıymış.
Saçını midyeye kaptırmak da var, kendini, bilincini kaybetmekte varmış meğer. Dalmak güzeldi, unutulmaz bir deneyimdi aynı günün sonrasında Marmaris’ten Kaş’a doğru yola çıktığımda dayanılmaz baş ağrısı, baş dönmesi, halsizlik, yorgunluk, uyku isteği daha fazla araç sürmemi engellemiş, bana zoraki mola verdirmişti.

Şimdi basınç Odası her yerde var.
Günümüzde özel sektörün konuya el atması ile ciddi dalış firmalarının elinde farklı ebatta ve kapasitede basınç odası hizmeti verebilen, aynı zamanda yanık kangren, diyabet için tedavi merkezleri bulunuyor.



"Deniz Malzemeleri " Konusu İçin Lütfen Linki tıklayınız.
"Denizin Sırları" Konusu İçin Lütfen Linki Tıklayınız.


Sihirlitur Anasayfa'ya geri dönmek için tıklayınız


© Aralık 2018
, Sihirlitur'daki tüm yazılar ve fotoğraflar
Haluk Özözlü
'ye aittir, alıntı
yapılamaz, izinsiz kullanılamaz.
sorularınız için: hozozlu@sihirlitur.com