yollarda yaşananlar
 


Geçen yazıda bahsettiğim Atatürk Evleri kitabı için 40 günde 18.200 km yol yaptığımı yazmıştım. İşte o turun bir başka etabında Atatürk'ün yurt gezilerinde konaklamış olduğu 68 evin tamamını çekmiş geriye son dört, yani Ankara Polatlı yolu üzerinde Alagöz Karargahı, Bala'da ki ev, çekim amacıyla özel izinle girebildiğim Çankaya Köşkü, bir de ebedi istirahatgahı son evi Anıtkabir kalmıştı.
Sabah yola bir çıktım Düzce, Hendek, Bolu uçuyorum adeta. 1977 de 8400 km lik Avrupa turunda Almanya otoyolunda yapmıştım 160 km hızı, 1973 model bir araç için normaldi. Yıllar sonra Adana Pozantı yolunda rampa aşağı bir daha denemiştim yine çıktı aynı hıza. Bu defa VW nin yaşı 30'a gelmişti Kızılcahamam civarında otoyolda kısa süre bir daha denedim inanmasınız yine yaptı. Tahminim den önce Ankara'yı çevre yoluyla geçip Alagöz Karargahının bulunduğu köye geldim. Karargah arıyorum, girişte top sahası gibi bomboş bir toprak saha, yolun solunda küçük bir ev (karargah) ilerde tek bir ağaç, çook uzakta bir de köy manzara bu. O tek ağacın altında bir ihtiyar oturuyor, yanında hasır bir sele sepet içinde tabaklar, belli ki köy köy dolaşıp tabak filan satıyor. Yakınına park ettim. Sorayım mı sormayayım mı, bu da bilir mi ki diye düşünürken "Selam, Alagöz Karargahı bu mu" ? Dedim. Sıcaktan kaçıp gölgeye sığınmış zavallı adam "evet, ne yapacaktın" dedi. Fotoğraf çekeceğimi söyledim. Başladı anlatmaya "Atatürk buraya Kazım Paşa ile gelmişti, beraberinde bulunanlar şunlardı" diye devam edince ilk darbeyi yediğimi anladım, meğer görünüşe aldanmamalıymış! "Fotoğrafları ne yapacaksın" diye sordu bu defa? "Kitap olacak" diye cevapladım. Yaşlı köylüden bir darbe daha! "Sponsorun kim" demez mi? A-a-a-a "Dünya" dedim. "Tek başına yapabileceğin bir proje değil zaten" derken ayrıldım.! Çekim sonrası geldim, kontağı açtım, VW de tık yok.! Bir daha, bir daha. Vay başıma gelenler, Erzurum, Trabzon, Şuhut, Bolvadin, Silifke, İzmir de çektiğim evler, yollar hızlı film kareleri gibi geçti gözümün önünden. Hani aptal Amerikan filmlerde olur, sürücü otomobilden dışarı çıkıp ön lastiğe bir tekme atar, sonra da kaportaya dayanıp sıkılmış bir yumruklarıyla, başını yukarı kaldırarak "Ohh my god" der ya .! Ben öyle yapmadım, iki elimle tuttuğum direksiyona alnımı dayadım. Lütfen Tanrım yarın Çankaya Köşkü çekeceğim yardım et diye içimden yalvarırken ihtiyar gelip arka motor kapağını açarak zımpara ve tornavida istedi! Ağzımın uzun süre açık kaldığını çok geç fark ettim. Hiç durmadan, motoru dinlendirmeden hızla geldiğim, motoru soğutmak amacıyla rölantide çalıştırmadan kontak kapattığım için VW platini meme yapmıştı. Zımparaladı, dinamo kapağını kapadı, "Sen bin" dedi, dikizden bakıyorum, ihtiyar tek başına itiyor, gereksiz gaza basıp boğmuşum motoru, şükür çalıştı, ohhh be, ham benzinle karışık yağdan oluşan bir duman çıktı, 10 metre gittim, teşekkür için 10 saniyede döndüm geri. Adam yoktu.!!
Tüylerim diken diken oldu, ürperdim, açıkçası, şaşırdım, aniden ağacın altındaki tabak sepetini aradı gözlerim sepet te yoktu! Nasıl yaa. Biri bana bu hikayeyi anlatsa "Uçmuşun oğlum sen, tabiatta hiçbir şey yoktan var olmaz, varken yok olmaz" der üstüne bir de kahkaha patlatırım. 55 yılda 55 milyon insan gördüm, ama o adamı, o boşlukta, an göremedim.
Hala da merak ederim…